İki yaşla birlikte çocuk bağımsızlığını farkına varmaya başlarmış. Trouble two dedikleri de aslında bireyselleşmenin sancılarıymış.
Aynada kendini seyretmesi, kendini fark etmenin bir göstergesiymiş mesela.
Veya bezi bırakma da aynı şekilde artık büyümenin ilk adımlarıymış.
Nasıl bir dengeyse bu, anne olarak ben de daha yeni kendime dair ihtiyaçlarımı önemsemeye başladım. Saçımı kestirdim, kişisel gelişim seminerine katıldım, tekrar kendime günlük tutmaya başladım, hayatımla ilgili sorgulama başlattım, yeni dönem hedeflerimi araştırıyorum,kafamda projeler oluşmaya başladı gibi…
Tüm bunlar olurken kendime dönüşün belirtilerini de aslında yeni farkediyorum.
Okula alışmamızın da bunda etkisi büyük. İlk defa bugün okula bıraktım, ben gidiyorum dedim, o da görüşürüz dedi ve okuldan ayrıldım. 2 saat banka, erzak alışverişi vs gibi gündelik işleri büyük bir sükunet içinde hallettim. Hatta bir kahve bile içtim.
Alışma sürecinde okulun küçük olması ve grubunda sadece 5 kişi olmasının büyük faydası oldu. (2006, 2007 ve 2008 liler var sadece)
Küçükler, büyüklerin ağlamasından etkilenmesin diye büyük sınıflardan 1 ay sonra başlattılar bizimkileri. Daha 3 hafta oldu sanırım çocuklar gerçek yüzlerini ancak gösteriyorlar. Ebeveyn ve bakıcılar ayak altından çekilince onlar da, öğretmenler de rahatladı sanırım.
Artık neler yapıyorlarsa, oyunların dil gelişimine ciddi faydası oldu. Zamanları ve ekleri kullanmaya başladı. Sabah İngilizce öğretmeniyle karşılaştık, biliyorum Türkçe konuşabiliyor ben de ‘günaydın’ dedim, bizimki ‘hello’ diye el sallıyor. Camdan cama konuşan komşu teyzelere de hemen havadisleri verdi, ‘günaydın, Tuna okula gidiyor’ bilsinler tabii.
Bir tek resim konusu aklıma takılıyor şu aralar. Evde ve gymboree de düz kağıda resim yapıyordu. Burada şekillerin içini boyatıyorlar. Her gün, ellerinde bir örnek resimle çıkıyor hepsi. Eskiden çizdiklerini bir şeylere benzetmeye çalışırdı şimdi evde de sadece karalama yapıyor.
Çocuğa yaklaşım anlayışlarına kızdım açıkçası. Herhangi bir kurumun hatta anne babaların bile çocuklara ‘zaten bunu yapamaz, becerileri el vermez’ yaklaşımı beni sinirlendiriyor. Daha resim yapamazlar, kendilerini becerikli hissetmelerini sağlamak için de iç doldurma- karalama yaptırıyorlarmış.
Yaptıkları resimleri yorumlayamayanların ayıbı bu. Çocuk belki tren yaptı, göremiyorsan senin problemin, beceriksizsen çocuğa sor ne yaptın diye…
Basit bir örnek gibi görünüyor ama temeli güvene dayanıyor bence. Her şeyden önce karşılıklı güven gerekir. Çocuk bana ne kadar güveniyorsa, benim de ona o kadar güvenmem ve yapabileceğine inandığımı gösterip, fırsat vermem gerektiğine inanıyorum.
Sonuçta onların gözleri, becerileri daha terbiye edilmediği için bizden daha yaratıcılar. Bizler artık doğrular ve yanlışlarla kendimizi bir kalıba sokmuşuz, niye onları bizim kalıplarımızla kısıtlayalım ki?
Bu kaygım sadece bu kuruma has değil. Sonuçta yaşı henüz çok küçük ve güvenli bir ortamda olması ona zarar gelmeyeceğini bilmek içimi rahatlatıyor. Ama benim anlayışımın dışında bir muamele görmesi ve benim bunu değiştiremem de beni rahatsız ediyor. Ki bu daha hiç bir şey, devede pire bile değil… İleride nelerle karşılacak, hangi yeni sistemlere kobay olarak kullanılacak bu çocuklar kim bilir?
Sanırım bunlar da büyümenin sancıları artık annenin kontrolünden çıkıyor ve çevre faktörler çocuğun gelişiminde daha baskın rol oynuyor…