Bu ay epey yoğun geçti. Bol bol gezdik, arkadaşlarla görüştük vs… Cep telefonlarının, fotoğraf çekmeye başlamasından çok memnunum. Kötü bir hafızam var ve sürekli bir günlük de tutmuyorum, fotoğraflar benim ajandam oldu.
Annelik, iki yaşına yaklaşırken daha bir keyif vermeye başladı. Daha uzun süreli programlar yapabiliyoruz, evden daha rahat uzaklaşabiliyoruz.
Yaşıtlarıyla artık oyun oynamaya başladı. Arkadaşlarıyla buluştuğunda hep beraber oyun oynuyoruz, büyükler kendi aralarında sohbet ederken onlar başlarının çaresine bakabiliyorlar. Bu da bendeki tedirginlik halini kaldırdığı için fiziksel olarak yorulsam da eskisi gibi gerilmiyorum.
‘Hayır’ ın önemini ve kullanım alanlarını kavradım. Dışarıda, müdahale edebileceğim bir durum varsa hayır diyorum. Eğer hayır dedikten sonra yapılmaması gereken durumu ortadan kaldırabilecek veya durdurabilecek şansım yoksa demiyorum. Mesela, kül tablasıyla oynuyorsa hayır oynama diyebilirim, çünkü sözümü dinlemezse onu ortadan kaldırabilirim. Ama deniz kenarında otururken ‘hayır suya gitme der’ ve girdiğinde buna itiraz etmezsem o laf uçup gider. ‘Hayır’ lafının arkasında duramayacağım noktalarda, yerine farklı bir alternatifle geliyorum, gel kumla oynayalım gibi. Veya suya girmesi sakıncalıysa o mekândan ayrılıyorum.
Bunun bir süre bu şekilde sağlam devam ettirince, neticesi muhteşem oluyor. Geçenlerde fark ettim ben de… Bir kafeye gittik, arkadaşlarımızla buluşacağız, geciktiler. Ben masaya oturdum, o da arabalarını aldı boşlukta oynuyor. Bir iki alıp başını gitmeye yeltendi, dur gitme burada oyna dedim. Ve yaklaşık yarım saat gayet medeni bir şekilde yerde, benim oturduğum masada oyalandı, karşılıklı bir şeyler içtik, sohbet ettik.
Bu da ayrı bir komedi kısa da olsa sohbetlerimiz oluyor artık. Çiçekler, ağaçlar renkleri, açmaları, büyümeleri, köpeklerin su içmesi, arabaların tekerleklerini dönmesi gibi… Minik çok tekrarlı, bol şaşırma nidaları olan mini sohbetler… Bunda da kitapların çok faydası olduğuna inanıyorum. Hatta televizyonun. Okuduğu, seyrettiği veya gördüğü, sırası önemli değil, ne kadar farklı araçlardan gelirse o kadar çok ilgisini çekiyor.
Mesela favori oyuncağı bir kirpiydi. Ama kitaplarda, etrafta, televizyonda çocukların elinde hep ayı olduğu için etkilendi ve kendi halinde bekleyen diğer pelüş oyuncaklardan ayıyı günlük hayatına soktu. Onu yediriyor, dans ettiriyor, yıkanması için lavaboya atıyor vs.
Bir de anne rol modeli var. Bu da ayrı bir sorumluluk. Gerçi daha başıma keşke dedirtebilecek bir olay gelmedi ama yakındır hissediyorum. Tahminimden de öte gözlemciler bu çocuklar. Olmadık zamanlarda bir ayna gibi kendinizi karşınızda buluveriyorsunuz. Olay hayır demekle bitmiyor. Onu, kendi yaptığım bir şeyi yaparken bulduğumda nasıl yapma diyebileceğim ki?
Ben değil başkası için de aynı şey geçerli. Geçenlerde bizim ufaklıkları buluşturduk. Benim için dışarıda, parkta, çimlerde, oyun alanlarında yere oturmak normaldir. Çocuğuma da laf etmem, hatta oynuyorsak ben de çömerim. Ama bizimkinin arkadaşının annesi titiz. Ben farkında değilim çocuğa habire yere oturmamasını söylerken biz yerde araba sürüyoruz. Haliyle o da geldi oturdu yanımıza. Biz iki anne bir an göz göze geldik, gülmeye başladık. Ne dersin ki şimdi…
Bebeklik zamanlarını, kendi iş yüküm açısından baktığım için özlemiyorum. Ama bu zamanlarını özleyeceğim sanırım. Konuşmaya başlayıp anne, yerden kalkar mısın lütfen demesine az kaldı…