Güneşi gördük kendimizi sahile attık

Caddebostan Migros un arkasındaki park

Deniz kenarı, uzun bir yürüyüş parkuru olması sebebiyle özellikle güneşli kış günlerinde çok cazip bir seçenek…

Tek kusuru çocuk parkının pisliği, pislikten öte kırık camlar… Çekirdek kabuklarından, izmaritlere, kırık şişelere herşey var… Anlamadığım birşekilde bunlar kaydırak tepelerinde de var. Her gittiğimizde önce ben çıkıp çöpleri atıyorum… Şikayetlerimi ilettim, Büyük Şehir Belediyesi bakıyormuş ama bir gelişme olmadı. Etrafta havalı araçlarıyla aylak aylak dolaşan tonla park görevlisi var… Biri de eline sürürgeyi alsa en fazla yarım saat işi var o parkın..

Caddebostan plajı, parktan sonra kumla oynamaya gittik. Belediyenin bir de çay ocağı da var… Oraya giderken çocuklara lastik yağmur botlarından veya su geçirmez bir ayakkabı giydirmekte fayda var. (Denize ayak sokmaları ihtimaline karşı) O zaman rahatça oturup bir kahve içilebiliyor.

Pusetle bir yürüyüşe çıkmak bile yeter

Bebeğiniz yürümeye başlayana kadar bolca kahve keyfi yapın

Bebek henüz daha oturabiliyor veya sadece yatıyor ise gezmek için yer seçmek çok dert olmuyor. Ama ben bunu geç fark ettim tabii. İlk çocuk, akıl verecek yaşıt tecrübeli bir arkadaşım da yoktu, her neyse…

Emeklemezden önce, 8 aya kadar diyelim, dilediğiniz gibi cafelere gidip eş dostla kahve muhabbeti yapabilir veya restoranda eşinizle bir yemek yiyebilirsiniz. Tabii ki ilgisini çekmek için sohbet, minik oyunlar, kucakta sallanmalar veya emzirmeniz bile gerekebilir ama sonrasında hele yürümeye başladıktan sonra size ‘özgülük’ bayraklarını açacak ve kendi gezmek isteyecektir, o yüzden bu zamanların tadını çıkarın. (Bunu bizim koşullarımızdan yola çıkarak söylüyorum, paşa paşa oturabilen muhteşem bebeklerde görüyorum.)

Pusetle dolaşırken, kedi, köpek, karga, martı bunları görmek zaten çok olası, onlar hakkında konuşup seslerini taklit ediyoruz. Koşmaları, oynamaları bile hoş sohbet konuları yaratıyor. Karıncaları bile inceliyoruz. Şehrimizde yeterince hayvan var, hayvanat bahçesine gitmeye gerek kalmıyor. Sonrada kitaplarda gördüğünde veya seslerini duyduğunda tanıyor, taklit ediyor.

Daha çok erkek çocukları için tiolar, İstanbul’da bolca bulunan arabaları incelemek. Araba, kamyon, otobüs, bisiklet, motosiklet, dozer, çöp kamyonu veya taksi, dolmuş sarıdır, gibi renk ve objeleri birbirinden ayırmak, bazen tekrar etmek baysa da, beyefendiyi eğlendiriyor. Veya yoldan çekilen bir arabanın kamyona yüklenmesi, bizimki operasyonu her seferinde pür dikkat inceliyor. Bir de inşaat seyretmeyi seviyoruz, dozer geldi, çimento kamyonu gitti. O garip araçların isimlerini doğru bildiğimden de emin değilim.

Havalar güzelken tek tük de olsa sokak müzisyenleri çıkar veya dükkân açılışlarına denk gelirsek onları da kaçırmıyoruz, bebekler için mini konserler… Onların önünde 3–5 dakika takılıyoruz, en azından bir enstrümanı, kötü çalınsa bile tanımış, görmüş oluyor.

Haftada en 4 5 kere parka gidiyoruz. Bana da vesile oluyor. Büyük, tünel gibi olanlardan kaymak istiyor. Tek başına bırakmamak için ben de tepelere çıkıyorum. Parkta çocuğuyla kayan birini görürseniz o benim işte.