Gerçekten çocuğun yoksa bazı şeyleri kestirmenin, anlamanın yolu olmuyor. Hele bu konularda fikir yürütmek ne kadar da saçmaymış. Herkesin kendine göre doğruları, idealleri, kendine yakıştırdığı imajlar vardır ya. Ben de mesela, çocuğum benim hayatım neyse onu yaşayacak, yok korumacı olmak çocuğu şımartıyor, alırım sırt çantamı çocuğu da gezerim, ne olacak? Derdim.
Bu fantastik yaklaşımlar hamileyken biraz daha gerçekçi boyuta geldi, ama hala siyah ve beyaz kadar net ayrımı olan ‘EVET’ ve ‘HAYIR’ larla doluydu.
Mesela televizyon konusu benim için net ‘HAYIR’ lar listesindeydi. Çocuk en az 3 yaşına kadar televizyon seyretmesin. Bu konuda gerçekten istikrarlı yürüyeceğimi düşünmüştüm. En azından 1 yaşına kadar böyle bir alışkanlığımız da oluşmadı. Sadece tırnaklarını kesebilmek için televizyonu açıp, işim bitince de kapatıyordum.
Ancak işler sonbaharda değişti. Havalar soğumaya, erken kararmaya başladı. Akşamları hep evde oturuyor olduk. Üstüne üstlük, ameliyat hastalık derken 1 haftaya yakın hiç dışarı çıkmadığımız oldu. İşte o zaman televizyon hayatımıza girdi.
Ateşliyken koşturmasın, yorulmasın, biraz soluklansın diye koltuğa oturup 15 dakika baby tv ve baby first seyretmeye başladık. Ameliyattan sonra da sıkıntısı olduğunda kafası dağılsın diye açar oldum.
O dönemde belli programları sevmeye, alışmaya, hatta karakterlere gülmeye başladı. Koşarak, elinde kumanda, koltuğa oturup, açın açın diyor. Açıkçası benim de işime geldi. Ama baktım ki iş çığırından çıkıyor, normal sokak rutinimize başladıktan sonra sadece akşam en fazla yarım saatle sınırlamaya başladım.
Sonuçta çocuk da, elbette ki sokağa çıkmayı, parka gitmeyi, arkadaşlarıyla oynamayı televizyon seyretmeye tercih edecek. Televizyon izleme oranları günlük faaliyetlerimize göre farklılık gösteriyor elbette. Mesela yazın sürekli dışarıdaydık ve açmadık bile. Bugün dışarıda kar var. Pencereden dışarısını seyretmek bile yeterince keyifli. Sokağa da çıktık, ama benimki soğuğu yiyince uykusu geliyor, pıt diye dalıyor. Daha kar keyfi yapamadık yani…
Benim sıkıntım, evde sürekli bir aktivite yaratmaktan yorulmam. Kendi kendine de oyun oynuyor ama en fazla 20 dakika, yemeği uykusu desen gün içinde en fazla 4 saat. Sabah 6 da uyanıp, 8 de yattığını düşünürsek, kaba bir hesapla 6 saat kadar bir çocuğu evin içinde oyalamak gerçekten maharet istiyor. Bunun da yarım saatini televizyona ayırmak demek, kendime vakit ayırmak demek oluyor.
Bakalım daha dediğim nelerden vazgeçeceğim, ama şartlar beni buna zorluyor yani her şey de benim elimde değil canım 😉